Bir kitap okuyup uzun süre onunla yoldaşlık eden, bir şarkı dinleyip üzerindeki stresi uzaklaştıran, bir resme uzun uzun dalıp gönlünü ferahlatan insanlar vardır elbette. Filmlerin de hayatımızdaki rolü buna benzer. Hatta çoğu zaman filmler, bazı sahneler ve replikler hayatımızın orta yerine kurulur. Tekrar hatırladıkça kendimizde bazı şeyleri fark ederiz, tozlanmış hatıralarımızı aralarız, hatalarımızı gözden geçiririz. Böylece bir değişim ve dönüşüm imkanı yakalarız. Filmler ve belgeseller, her izlenişinde başka yönleriyle bizlere açılır. Bu yüzden de bazılarını belirli aralıklarla yeniden izleriz.
Büyük şehirlerde ve kalabalıkların içinde yaşıyoruz. Haliyle kendimizle kalmak için önemli fedakarlıklar yapmamız gerekiyor. Çoğu zaman da bunu pek önemsemiyoruz. Yaşadıklarımızın üzerini örtüyoruz. Tüm bunlar daha sonra hem ruhsal hem de bedensel olarak bizde bazı sorunların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Filmler, kitaplar, şarkılar, resimler; kısacası sanat alanları, yüzümüzü ve kalbimizi değişime dönmemiz için insanlık tarihindeki en önemli araçlar. Sizin için derlediğimiz bu 5 film, bugüne kadar yüzleşemediklerinizin üzerine gitmeniz için bir cesaret sağlayabilir.
The Wisdom Of Trauma
Zaya Benazzo ve Maurizio Benazzo’nun yönetmen koltuğunda olduğu bu belgeselde Gabor Mate başrolde yer alıyor. Dr. Gabor Mate, çocuklukta yaşanan travmanın yaşam boyu insanın fiziksel ve zihinsel sağlığını nasıl etkilediği üzerinde tüm dünyada kabul görmüş bir otorite. Belgesel boyunca travmanın ne olduğunu, nasıl anlamamız gerektiğini, onunla hangi yollarla yüzleşebileceğimizi en çarpıcı biçimde anlatıyor. Bunu yaparken de bizi pek çok insanın hikayesine götürüyor. İzlerken not almanız gereken, oldukça çarpıcı bir belgesel.
El Secreto de Sus Ojos
Yönetmenliğini Juan José Campanella’nın yaptığı filmde sanatın ve tutkunun insan hayatındaki yerine dair oldukça etkileyici sahneler bulunuyor. Ülkenin en önemli mahkemelerinden birinde yıllarca sorgu müfettişliği yapan Benjamin Esposito, görevini bırakıp inzivaya çekildikten sonra geçmişine doğru bir yolculuk yapar. Bazı vakaları yeniden gözden geçirir. Otuz yıl önce işlenen son derece vahşi bir tecavüz ve cinayet vakasındaki ayrıntıları hatırlamaya başlar. Suçu aydınlatmaya karar verir. Bunu yaparken de insanın doğasındaki şiddetle, gölge karakterlerle, tutkularla yeniden yüzleşir.
The Professor And The Madman
Oxford İngilizce Sözlüğü’nün nasıl ortaya çıktığını anlatan bu filmde dahi olarak görülen bir karakterle deli olarak görülen bir karakteri, kaderin nasıl bir araya getirdiği konu ediliyor. Profesör James Murray, Oxford İngilizce Sözlüğü’nün ilk basımı için çalışmalara başlar. Fakat hem çevresinden hem de üst yönetimden yeterli desteği göremez. Tam bu esnada Broadmoor Akıl Hastanesi’nde yatan Dr. William Minor’dan yaklaşık 10.000 sözcüğün anlamını içeren bir destek alır. Bu yakınlaşma bizi sanatın insana sonsuz katkılar sunabileceğine dair bir ispat gibidir. Yönetmen koltuğunda Farhad Safinia’nın oturduğu bu tarihi yapımda Mel Gibson başrolde bulunuyor.
Cici
Yönetmenliğini Berkun Oya’nın yaptığı filmde 1980’li yıllarda İç Anadolu’da yaşayan bir ailenin hayatına konuk oluyoruz. Yaşanan acı hadiselerden sonra köyü bırakıp şehre geçen aile, aradan kaç yıl geçse de geçmişteki o izlerden kurtulamaz. Çünkü her iz, insanda farkında olduğu ya da olmadığı bir yara bırakır. Bu yarayla yüzleşmek ise hayatın bir getirisidir. Kader görevini yerine getirir ve aile otuz yıl aradan sonra köyde bir araya gelir. Bu bir araya gelişle beraber tüm karakterler ortak geçmişlerinin merkezinde toplanır. Hikayesiyle ve oyunculuğuyla sinemaseverlerin büyük ilgi gösterdiği filmde Ayça Bingöl, Yılmaz Erdoğan, Fatih Artman, Nur Sürer, Okan Yalabık, Olgun Şimşek gibi usta oyuncular bir arada.
Bir Başkadır
Cici’deki performansından önce Berkun Oya’nın sinemaseverler tarafından takdir gördüğü bir diğer filmdi Bir Başkadır. Birbirine hiç benzemeyen -ama aslında pek çok yönden benzeyen- karakterler, tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın anlatmaya çalıştığı gibi bizi kendi toplumumuzun içine sürüklüyor. Arafta kalmışlık, çarpıklık, kaçınma, ötelenme, bastırma ve giderek kendine yabancılaşma. Filmde sosyokültürel olarak birbirinden farklı kariyerlere, hikayelere, geçmişe sahip insanlar; hayatın “tuhaf” bir tesadüfüyle bir araya geliyor. Böylece “başka” olarak görülenin aslında ne kadar “aynı” olduğu gerçeği, izleyenlere gerçek bir sanat şöleni yaşatıyor.