Vancouver, British Columbia’dan bir gelişim psikoloğu olan Dr. Gordon Neufeld ile stres, ruh-beden sağlığı, dikkat eksikliği, hipe-raktivite bozukluğu, ebeveynlik ve bağımlılık konularında dünyanın en önemli otoritelerinden biri olan Gabor Maté, çok önemli bir kitapta bir araya geldiler: Çocuklarınıza Tutunun.
Bu kitap, çocukların değerlerini, kimliklerini ve davranışlarını şekillendiren ilişkileri merkeze alıyor. Bu ilişkiler içinde şüphe yok ki çocukların ebeveynleriyle olan ilişkileri hayati bir öneme sahip. Arkadaşlarına fazla yönelen çocuklarda aile bağları zayıflıyor ve dolayısıyla sağlıklı bir gelişim engellenmiş oluyor. İletişim becerilerini de giderek kaybeden çocuklar, öfkeli bir neslin büyümesine neden oluyor. Çocuklarınıza Tutunun’da Gabor Mate, ebeveynlerin ne zaman etkilerini kaybettiklerini açıklıyor. Tüm ebeveynlerin dikkatle okumaları gereken, hem kendi çocuklarıyla olan ilişkilerini hem de kendi çocukluklarına dair önemli farkındalıklar elde edecekleri satırlar arasında yeniden bağ kurmak, güvende hissetmek, doğru iletişim sağlamak, sosyal medyayı ve teknolojiyi farkında olarak kullanmak üzerine çok önemli bilgiler var. Bu kitap, bir sevgi, güven ve iletişim kitabı diyebiliriz.
Çocuklarınıza Tutunun’dan birkaç önemli alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyoruz.
– Çocuklarımızın gelişimlerini tamamlayarak bağımsız, kendi kendilerini motive edebilen, kendilerine değer biçebilen ve diğer insanların duygularına, haklarına ve haysiyetlerine saygı gösteren, olgunlaşmış birer birey olabilmeleri bizimle kurdukları ilişkilere bağlıdır.
– Zihnimizde ebeveynliğin nasıl olması gerektiğine dair çizdiğimiz imaja ulaşmaya çabalıyoruz. Arzu ettiğimiz sonuçları elde edemeyince de çocuklarımıza yalvarıyor, onları tatlı sözlerle ikna etmeye çalışıyor, onlara çeşitli rüşvetler, ödüller veya cezalar veriyoruz. Kendimizi bazen çocuklarımızı bize bile sert gelen ve gerçek doğamıza aykırı ses tonlarıyla azarlarken buluyoruz. Tam da onlara koşulsuz bir şekilde sevgi göstermek istediğimiz kriz anlarında, kalbimizin katılaştığını hissediyoruz. Ebeveynler olarak acı çekiyor ve dışlandığımızı hissediyoruz. Ebeveynlik görevini layıkıyla yerine getiremediğimiz için kendimizi, itaatkâr olmadıkları için çocuklarımızı, çocuklarımızın dikkatini dağıttığı için televizyonu veya yeterince katı olmadığını düşündüğümüz eğitim sistemini suçluyoruz. Acizliğimiz dayanılmaz bir hal aldığında, çağımızın kendi işimizi kendi başımıza halletmeyi/geçici çözümler üretmeyi ön planda tutan değer yargılarıyla da uyumlu nispeten daha basit, otoriter formüllere yöneliyoruz.
– Toplumumuz tüketim çılgınlığına çocukların sağlıklı gelişiminden daha çok değer veriyor.
– Çocukların zihinlerine giden yol her zaman kalplerinden geçmiştir.
– İnsanların kendilerini yüceltmek için en sık başvurdukları yöntem, diğer insanları aşağılamaktır.
– Genç insanlar tarihte ilk defa kendilerine ders vermeleri, örnek olmaları ve kılavuzluk etmeleri için anneler, babalar, öğretmenler ve diğer sorumluluk sahibi yetişkinler yerine doğanın hiçbir zaman ebeveynlik rolünü üstlenmelerini beklemediği insanlardan -kendi akranlarından- medet umuyor. Çocuklarımız idare edilemiyor, eğitilemiyor ve olgunlaşamıyor, çünkü artık yetişkinlerden ders almıyorlar. Bunun yerine, çocuklarımız onlara olgunluğa erişmeleri için kılavuzluk etmeleri mümkün olmayan olgunlaşmamış kişiler tarafından yetiştiriliyor. Çocuklarımız artık birbirlerini yetiştiriyor.
– Kırılganlıktan kaçınmak aslında benlikten kaçınmaktır.
– Ebeveynleriyle arasında kurduğu bağ onu ebeveynlerine karşı kırılgan, diğer insanlara karşı dayanıklı kılar.
– Çocuklar kendilerini önemseyen yetişkinlere ne kadar sıkı bağlanırsa, kırılganlık hissinin ağırlığı altında ezilmeden akranlarıyla o kadar rahat etkileşim kurabilirler.
– İşleri rayına sokabilmek için tek ümidimiz çocuklarımızı yeniden sahiplenerek aramızdaki bağları yeniden kuvvetlendirmektir.
– Ne istediğimizi anlamaya başlayabilmemiz için bazı şeyleri istememe özgürlüğüne sahip olmamız gerekir.
– İnsanlar büyümeye tenezzül etmiyor. Hepimiz yarı-yetişkinlerle dolu bir akvaryumda yüzen balıklarız.
– Bir insanın karşısındakine psikolojik anlamda açıldığı an en savunmasız kaldığı anlardan biridir.
– Toplumsal stresin artması ve eskisine oranla nispeten daha varlıklı olmamıza rağmen ekonomik güvensizlik hissinin şiddetlenmesi ebeveynlik görevlerimizi sakin ve bağlantılı bir şekilde yerine getirmemizi zorlaştıran bir ortam yarattı.
– Çocuğumuzun iyi bir birey olma arzusunun kıymetini bilmez ve bu arzuyu beslemezsek, çocuğumuz beklentilerimizi karşılama çabasını sürdürmek için gerekli duyduğu motivasyonu kaybeder.
– Ebeveynlik de zaman içinde değişti. Bizim anne babalarımız kendilerine daha çok güveniyordu, kendilerinden daha emindi, ayrıca iyi ya da kötü üzerimizde daha büyük bir etki yaratıyorlardı.
– İnsan gelişimini inceleyen birçok insan gibi, ben de her zaman bu tür intihar olaylarının temel nedeninin ebeveynlerin çocuklarını dışlaması olduğu varsayımında bulunuyordum. Ancak bu durum artık değişti. Bir süre genç suçlularla çalıştım. İşimin bir bölümü intihara teşebbüs eden çocuklarla ergenlerin psikolojik durumlarını incelemekti. Bu çocukların intihara teşebbüs etmelerini tetikleyen ana etkenin ebeveynlerinden çok akranlarının kendilerine karşı sergilediği davranışlar olduğunu öğrendiğimde büyük bir şok yaşadım. Çocuk intiharlarını akran dışlaması veya zorbalık olayları yüzünden tetiklendiğini gösteren çok sayıda raporun da doğruladığı gibi, benim deneyimim istisnai bir durum değildi. Çocuklar akranlarına ne kadar çok önem verirse, akranlarının sergilediği duyarsız davranışlar da onlara uyun sağlayamadıklarını, dışlandıklarını veya aforoz edildiklerini düşünmelerine neden olarak onları büyük bir yıkıma uğratır.
– Yaşam şartları kültürümüzün ayak uyduramayacağı kadar hızlı bir şekilde değiştiğinde, gelenekler ve görenekler değerini yitirip yok olmaya mahkûmdur. Bu yüzden günümüzde kültürün ebeveyn-çocuk ilişkilerini destekleyen geleneksel işlevini yerine getirememesine çok da şaşırmamamız gerekir.