Gabor Mate, 1944’te Budapeşte’de doğdu. 1956’da ailesiyle birlikte Kanada’ya göçtü. Yirmili yaşlarının sonlarında yerel bir lisede tarih öğretmeni olarak çalışırken, aniden tıp eğitimi almaya karar verdi. Doktorluk hayatı boyunca uyuşturucu bağımlıları, AIDS hastaları ve zihinsel engellilerle çalıştı. 2009’da Simon Fraser Üniversitesi tarafından verilen Alumnus Ödülü’nü kazandı ve 2011’de Northern British Columbia Üniversitesi’nden onur doktorası aldı. Vücudunuz Hayır Dediğinde, Dağınık Zihinler ve In the Realm of Hungry Ghosts [Aç Hayaletler Diyarında] adlı tüm dünyada çoksatan listelerine giren ve otuzdan fazla dile çevrilen dört kitap yazdı. Ortak yazar olduğu kitabı ise Çocuklarınıza Tutunun. Stres, zihin-beden sağlığı, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, ebeveynlik ve bağımlılık konularında dünyaca ünlü bir otorite olan Gabor Maté, Kuzey Amerika kıtasının genelinde ve dünya çapında yoğun bir şekilde seyahat ederek sağlık personellerinin, öğretmenlerin ve diğer seyircilerin katıldığı seminerlerde konuşmalar yapıyor.

Oğlu Daniel Maté ile birlikte kaleme aldıkları ve tüm dünyada uzun zamandır en çok satan kitaplar arasında yer alan The Myth of Normal: Trauma, Illness, and Healing in a Toxic Culture; dilimize Normal Efsanesi: Toksik Bir Kültürde Travma, Hastalık ve İyileşme adıyla Engin Süren tarafından çevrildi. Kitabın tanıtım metni şöyle:

“Sağlık söz konusu olduğunda “normal” dediğimiz şey nedir? Ya da normalleştirmek? Önceden anormal olan bir şey radarımıza yakalanmasın diye türettiğimiz bir şey midir normalleştirmek? Bu durumda normal, “burada görülecek bir şey yok, tüm sistemler sağlıklı bir şekilde çalışıyor, daha fazla araştırmaya gerek yok” anlamına geliyor. Oysa modern psikoterapi deyince tüm dünyada akla gelen ilk isimlerden biri olan Dr. Gabor Maté için durum hiç de böyle değil. Maté hâkim “normal” algısının yanlış olduğunu, bu algının travma ve stresi, modern hayatın bedenlerimiz üzerindeki etkisini tamamen göz ardı ettiğini söylüyor. Tüm uzmanlığına ve teknolojik gelişmelere rağmen Batı tıbbı insanı bütünlüklü bir şekilde ele almada sık sık başarısızlığa uğruyor; bugünün kültürünün, bedeni nasıl strese soktuğunu görmezden geliyor, duygusal dengeyi hakir görüp bütün sorumluluğu bağışıklık sistemine yüklüyor. Gabor Maté, oğlu Daniel Maté ile yazdığı bu kitapta; karşılanmayan gelişimsel ihtiyaçların, stresin ve travmanın fizyolojik etkilerinin izini sürüyor, bizi hasta eden şeylerle ilgili efsaneleri çürütüyor, bireylerin marazları ile toplumun gittikçe azalan refahı arasındaki noktaları birleştiriyor, böylece ortaya sağlık ve iyileşme üzerine şefkatli bir rehber çıkıyor.”

Normal Efsanesi

 

 

 

 

 

 

 

Kitaptan birkaç alıntıyı sizin için paylaşıyoruz ve mutlaka kitabı okumanızı, sevdiklerinizle de paylaşmanızı öneriyoruz:

– Travma nedir? benim kullandığım anlamıyla “travma”, içsel bir yaralanma, zor veya incitici olaylar nedeniyle benlik içinde kalıcı bir kopuş veya bölünmedir.

– “Travma” kelimesinin Yunanca kökenindeki anlamı “yara”. Farkında olsak da olmasak da davranışlarımızın çoğunu, sosyal alışkanlıklarımızı ve dünya hakkında düşünme biçimlerimizi belirleyen şey, yaralanmışlığımız veya onunla nasıl başa çıktığımızdır.

– Acının kıyaslaması olmaz. Her birimiz yaralarımızı kendi yöntemimizle taşıyoruz; onları başkalarının yaralarıyla karşılaştırmanın, ölçüp biçmenin ne bir anlamı ne de kıymeti vardır.

– Travma sana olan değil, senin içinde olandır.

– Kronik hastalık -zihinsel veya fiziksel- büyük ölçüde işlerin gelişme şeklindeki bir aksaklık değil, işlerin gelişme şeklinin bir işlevi veya özelliğidir; gizemli bir sapma değil, nasıl yaşadığımızın bir sonucudur.

– İnsanlar kendileriyle aynı bilinçdışı kaygılara sahip olan, kendi fonksiyon bozukluklarının aynası olan ve çözülmemiş duygusal sorunlarını onların yerine tetikleyen insanları hatasız bir içgüdüyle partner olarak seçerler.

– Mevcut tıbbi paradigma, bazı yönlerden ampirik bilgiden ziyade bir ideolojiye daha fazla benzeyen, görünüşte bilimsel bir bükülme nedeniyle çifte kabahat işlemektedir. Karmaşık olayları biyolojiye indirger ve zihni bedenden ayırarak olmazsa olmaz birlikteliklerine önem vermeksizin neredeyse yalnızca biriyle ya da diğeriyle ilgilenir. Bu eksiklik tıbbın tartışmasız mucizevi başarılarını geçersiz kılmaz, onu uygulayan pek çok insanın iyi niyetini de lekelemez, ancak tıp biliminin sağlayabileceği faydayı ciddi şekilde kısıtlar.